Pazartesi, Mart 27, 2006

Moleskine & Trevi

The sketchbook of Vincent van Gogh (1888/1890)Courtesy of the Van Gogh Museum of Amsterdam


Bu kadar ara vermeyi hiç istemedim. Ama mazeretim hazır...

İki yurtdışı seyahati sığdı bu süreye...İlki Almanya-Berlin...Şubatta Berlin çok ama çok soğuk oluyormuş tecrübeyle sabittir :) İncecik tabanlı ayakkabılar ve takım elbise ile iş peşinde koşarken bir de kabanla uğraşmak çok yorucu idi. Neymiş, soğuk havalarda "şık" olmak bir sanatmış ve her babayiğidin harcı değilmiş...

Berlin'de bir defter edindim. Moleskine defterlerinden. Hemingway, Picasso, Matisse, Van Gogh gibi sanatçıların tercih ettiği, mürekkebi dağıtmayan, sarı sayfalı, siyah deri kaplı ve lastikli defterlerden...Sadece dokunmak bile hoşuma gidiyor...Eğer bir yerlerde gözünüze çarparsa edinmenizi tavsiye ederim...

İkinci yurtdışı maceram ise son derece beklenmedik bir şekilde İtalya-Roma'yaydı. Yine iş nedeni ile bir haftasonumu Roma da geçirdim. Ve aşık oldum...Michelangelo'ya...25 yaşında yaptığı Pieta'sına...St. Pietro Katedraline...

Ama en çok etkilendiğim, tüm bir günümü hatta daha fazlasını hiç sıkılmadan onu seyrederek geçirebileceğim Trevi çeşmesi oldu. İlk defa görecek olanlar çok şanslı...İlk defa Trevi'yi görmek soluk kesici...Sadece çalınmış bir 10 dakika geçirebildiğim Trevi çeşmesine sırtım dönük 3 tane bozuk para attım...Ona birkaç kez daha gelebilmek umudu ile :)

İş nedeni ile gezmek çoğu zaman kıskanç bakışların ve tepkilerin hedefi olmak anlamına geliyor. Kendimi suçluymuşum gibi hissediyorum...Çoğu zaman gittiğim yerlerden bahsetmek istemiyorum bile...Çekiniyorum...Evet nazar değecek diye korkuyorum...Elimde değil...

Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim, Moda cenneti İtalya'dan, Zeytinyağı, Balzamik Sirke, Kırmızı Şarap Sirkesi, Kurutulmuş Domates, Parmesan, Mozarella, Makarna ve Chianti getirdim. Elimde olsa Partheon'un oradaki şarküteriyi İstanbul'a taşıyacaktım ama...